uykularınız kaçsın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
uykularınız kaçsın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Şubat 2021 Salı

Aşağıdaki yazı, Celal Mordeniz’in atölye ve birebir çalışmalarındaki cinsel taciz ve cinsel saldırı içeren eylemlerini ifşa etmek için Tiyatro Medresesi kurumuna iletilmek amacıyla yazılmıştır. Süreci şeffaf bir zemine oturtmak adına attığımız adımları ve bu adımlara karşılık verilen tepkileri sizlere de aktarmak istedik. 9 Ocak 2021 tarihinde yazıyı Tiyatro Medresesi yöneticileriyle ve Celal Mordeniz’le çalışmış iki kadın oyuncuyla paylaştık. Ertesi gün (10 Ocak) Tiyatro Medresesi yöneticilerinden Erdem Şenocak, Nesrin Uçarlar ve İlke Yiğit’ten, Celal Mordeniz’in eğitmenlik görevinden uzaklaştırıldığını bildiren bir mail aldık. Aynı günün akşamı, yazıyı ve gelen dönüşü, Tiyatro Medresesi ile uzun yıllara yayılan profesyonel ilişkisi olduğunu bildiğimiz beş eğitmene gönderdik. 12 Ocak 2021 günü Erdem Şenocak, Nesrin Uçarlar ve İlke Yiğit, taciz ve cinsel saldırı bildirimi üzerine Celal Mordeniz’in Tiyatro Medresesi ve Seyyar Sahne’deki eğitmenlik, genel sanat yönetmenliği ve diğer tüm görevlerinden uzaklaştırıldığını bildiren bir maili bu beş eğitmenin arasından üç kişiye gönderdi. Ardından Celal Mordeniz, Tiyatro Medresesi’nin web sitesindeki yürütücüler kısmından çıkarıldı.  Bunun üzerine 13 Ocak 2021 tarihinde bu maili paylaştığımız eğitmenler, Tiyatro Medresesi’nden durumu kamuya ifşa etmelerine dair bir talepte bulundu. 22 Ocak 2021 tarihine kadar bu açıklama için bekledik; fakat böyle bir açıklamanın yapılmayacağı yönünde bilgilendirildik. Bu süreçten sonra Erdem Şenocak ve Nesrin Uçarlar’ın Tiyatro Medresesi’yle olan ilişkilerini kestikleri haberini aldık. Ardından, Tiyatro Medresesi’nin web sitesinde yürütücüler, Celal Mordeniz ve Rezzan İlke Yiğit olarak güncellendi. 2 Şubat 2021 günü yazıyı bu beş eğitmenin aracılığıyla ulaşabildiğimiz bütün tiyatrocu, akademisyen ve öğrencilere mail yoluyla gönderdik. Ardından Tiyatro Medresesi’nin web sitesinde yürütücüler Rezzan İlke Yiğit ve Can Ercebe olarak güncellendi ve Celal Mordeniz kurucu pozisyonuna konuldu. Yaklaşık on günlük süre içinde, aldığımız dönüşlerden yola çıkarak, sürecin kamusal alanda tartışılabilmesi için kamusal ifşa yapmaya karar verdik. 13 Şubat 2021 tarihinde Ayşe isimli twitter ve instagram hesaplarından bir kamusal ifşa gerçekleştirdik. Aynı gün Hatice Köseali kendi hesabından Celal Mordeniz hakkında bir taciz ifşasında daha bulundu. 15 Şubat 2021 tarihinde Fatma isimli anonim hesaptan, 19 Şubat 2021 tarihinde ise Elif isimli anonim hesaptan bir ifşa daha yapıldı. 13 Şubat’ta, ifşanın ardından, Erdem Şenocak ve Nesrin Uçarlar süreci kendi açılarından aktaran ve Tiyatro Medresesi ile ilişkilerini kestiklerini belirten bir açıklama yayınladılar. Bu süreçte Tiyatro Medresesi veya Celal Mordeniz herhangi bir açıklamada bulunmadı.

 

Bütün bu sürecin üzerine mail yoluyla başlattığımız tartışma sürecini kamuoyuna da açmaya karar verdik. Çünkü, bizce, yazı boyunca açılan tartışmaların sadece bir grup insan ve bizim aramızda tartışılıp sessizliğe gömülmemesi gerekiyordu. Zannediyoruz ve öyle düşünüyoruz ki bu konuların (taciz, cinsel saldırı, psikolojik şiddet vb.) belki de en fazla halı altına süpürüldüğü alanlardan biri tiyatro alanıdır. Eğitmenlik/yönetmenlik alanlarını kullanarak, “çalışma” veya “eğitim verme” adı altında yapılan tacizlerin ve psikolojik şiddetin, öğrencilerin ve oyuncuların hafızalarında tıkılıp kaldığı bir sektörde çalışıyoruz. Dolayısıyla, şunu da biliyoruz ki bu tip olaylar sadece Celal Mordeniz ve Tiyatro Medresesi ile sınırlı değildir. Bu sebeple, bu yazıda,  eğitmenlik/yönetmenlik, eğitmen/yönetmen ve oyuncu ilişkisi üzerine açtığımız tartışmaların, bu işi sürdüren insanların bu sorunları gündemlerine almaları, bunları bir dert haline getirmeleri ve belki de kendi içinde bulundukları veya kurdukları alanları yeniden sorgulamaları için bir kapı aralayacağını düşünüyoruz. Açtığımız tartışmaların sizlerin de gündemine girmesi, kurduğunuz alanların perspektifini değiştirmesi ve dönüştürmesi umuduyla, bu yazıyı paylaşmak istedik. 

 

Paylaşırken yazıdaki isimlerimizi mahlaslarla (Ayşe ve Ahmet) değiştirdik ve kimliklerimizi belli eden içerikleri ortadan kaldırdık. Çünkü burada kimliği bilinmesi gereken kişi bizler değiliz; kurduğu alanda cinsel taciz ve cinsel saldırı içeren eylemlerde bulunan Celal Mordeniz’dir. Özellikle birimiz, bu süreci birebir yaşadığı, yaşadıklarının ağırlığını halen üzerinde taşıdığı için isminin gizli kalmasını istemektedir. 

 

Son olarak şunu söylememiz gerekir: Okuyacağınız metinde bir taciz ve cinsel saldırı olayı detaylarıyla anlatılmaktadır. Bazı okuyucular için metnin bu bölümü tetikleyici olabilir. Dolayısıyla bu konuda sizleri uyarmamız gerektiğini düşündük. Bu doğrultuda yazıyı okuyup okumama kararınıza saygı duyduğumuzu bilmenizi isteriz. 


Bu yazı Ahmet ve Ayşe tarafından yazılmıştır. Dolayısıyla bireysel çalışmaların anlatımının olduğu bölümler Ayşe’nin ağzından, diğer bölümler ise bu ikilinin ağzından okunmalıdır. 

 

Olay Anlatısı

Bir süre önce Celal Mordeniz’in atölyesi için Tiyatro Medresesi’ne gittim. Bu on günlük süre içinde Celal Mordeniz ile iki defa birebir çalışma yaptık. İlkinde salonda Celal Mordeniz ve ben dışında bir  gözlemci de vardı. İkincisinde ise salonda herhangi bir gözlemci yoktu. Bu çalışmaların gidişatı çalıştırıcının bana birebir dokunmasıyla gerçekleşti. Ama çalıştırıcı ne atölye içinde ne de birebir çalışmada bana dokunmak için herhangi bir onay almadı. İlk çalışmada temas karnıma, bacaklarıma ve kıyafet üstünden mahrem bölgelerime yönelik oldu. İkincisinde ise Celal Mordeniz öncekilere ek olarak mahrem bölgelerime birebir dokundu ve müdahalede bulundu. Atölye sürecinden sonra Celal Mordeniz bir metin üzerine çalışma yapmayı önerdi. Bu birkaç haftalık süreçte birebir üç çalışma yaptık. Bu çalışmalarda da herhangi bir gözlemci yoktu. Bu çalışmaların ilkinde ve sonuncusunda atölyedeki “çalışma” gibi mahrem bölgelerime birebir dokunarak ve müdahale ederek “çalıştırdı”. Bu “çalışmayı” oyuncunun “cinsel enerjisini keşfettirmek” ve daha “etkileyici” bir performans ortaya çıkarmak için yaptırdığını söyledi. Diğer çalışmada ise sadece izleyip dönüş yaptı. İlk çalışmada bu çalıştırma biçimiyle ilgili aramızda bir konuşma geçmedi ama son çalışmada bu konu açıldı. Bu konuşma içinde, Celal Mordeniz’in bu “çalışma” biçimini uygulamasının çok cüretkâr olduğunu ve bundan çekinmediğine şaşırdığımı belirttim. Kendisi bu çalışmayı yaptığı kişilerden aldığı dönüşlerin çok olumlu olduğunu, hatta hayatlarını değiştirdiğini, bu deneyim için değecek bir çalışma olduğunu söylediklerini anlattı. Bu konuda bana kendi fikrimi sorduğunda aksini belirtmedim. Kendisi de buna cesaret ettiğine şaşırdığını ama sezgilerine güvendiğini, sezgilerinin bu “çalışmalarda” onu bugüne kadar hiç yanıltmadığını, önemli olanın oyuncuyla bir diyalog halinde olmak olduğunu (bu, ona göre sözlü bir diyalog olmak zorunda değil, sezgileri yeterli olabilir), bunun bir risk olduğunu kabul ettiğini, ama risk almasaydı Tiyatro Medresesi’nin de var olamayacağını ve ayrıca bu kadar “ileriye” ilk defa benimle gittiğini söyledi. Bu konuşmanın ardından metne çalışmaya geçtik. Bu çalışma biçiminin olumlu etkilerinden kolaylıkla bahsetmesine rağmen bu şekilde çalıştırdığını gizlemeye yönelik davranışlar sergiledi. Çalışma Oğuz Atay Salonu’nda gece saatlerinde gerçekleşti. Salonda sadece tepeden gelen prova ışığı açıktı. Dolayısıyla mekânda aydınlık olan tek yer ışığın düştüğü yuvarlak alandı. Mahrem bölgelerime birebir dokunarak ve müdahale ederek yaptırdığı “çalışmaya” geçmeden evvel beni bu ışığın dışına, camın önünden geçen birinin bizi göremeyeceği bir konuma, salonun karanlık bölümüne yönlendirdi. Bu “çalışma” esnasında kapıdan ses geldi. Telaşlandığını hissettim. Toparlanıp gelen biri var mı diye kontrol etti. Gelen biri olmadığını fark ettikten sonra devam etti. Birkaç haftanın sonunda Tiyatro Medresesi’nden ayrıldım. Sonraki süreçte yaptığımız çalışmaya devam etmek üzere anlaştık. Bunun üzerine bir süre sonra yine Tiyatro Medresesi’ne geldim ve orada bir süre, önceki çalışmayı devam ettirdik. İlk çalışmaya Hareket Makamı egzersizleriyle başladık. Bir ara verdikten sonra Celal Mordeniz, kendisiyle ve yaptırdığı çalışmalarla ilgili girdiği sorgulamaları anlatmaya başladı. Dokunmalı “çalışmalar” da bu sohbetin ana noktalarından biriydi. Bu tip bir sorgulamaya girmesinin en büyük nedeni bir başka atölyede bu “çalışma” biçiminden rahatsız olan birkaç kişinin rahatsızlıklarını dile getirmesiydi. Kendisi bu tip rahatsızlıkların daha önce hiç olmadığını söyledi. Bunu şuna bağlıyordu: Normalde bu “çalışmayı” yaptırırken gerildiğini, çünkü herkes gibi onun da tabuları olduğunu, bu çalışmayı yaparken oyuncuların tabularını yıkmayı hedeflemesinin yanında kendi tabularıyla da savaştığını söyledi. Bu sohbette, atölyelerdeki temel hedefinin tabu yıkmak olduğunu, hızlıca yarattığı etkilerle insanları etkilemek, “büyülemek” olduğunu söyledi. Bahsettiği atölyedeki kazanın (kendisi bunu “kaza” olarak adlandırdığı için böyle kullanıyorum), “çalışmayı” tabularının yarattığı gerginliklerden sıyrılıp çok rahat bir şekilde yaptırdığı için meydana geldiğini düşünüyordu. Bu “çalışma” biçimiyle ilgili kaygılarını bir kenara bırakmanın bir “kaza”ya yol açtığını söylüyordu. Yani Celal Mordeniz, kaygılı bir şekilde insanların bedenlerine müdahale ettiği takdirde bir “kaza” olmayacağına, insanların bundan rahatsız olmayacağına inanıyordu. Ne var ki bu tip bir sorgulamaya girmesine rağmen, hatta oyunculuk atölyesi vermeyi bırakmayı düşündüğünü söylemesine rağmen, hala bu “çalışmaların” oldukça etkili, büyüleyici olduğunu, insanları fazlasıyla olumlu anlamda etkilediğini, bu tarz kaygılara değeceğini söyledi. Bunu bana da sorduğunda ben de çalışmaların sonucuna değeceği yönünde cevap verdim. Bütün bu sorgulamaların üzerine, sonraki günkü “çalışmamızda” yine mahrem bölgelerime birebir dokunarak ve müdahale ederek “çalışma” yaptırdı. Şimdi geriye dönüp baktığımda bu çalışmada kendimi denek olarak kullanılmış gibi hissediyorum. Çünkü kendisi metot arayışı içindeydi. Mahrem bölgelerime birebr dokunarak ve müdahale ederek yaptırdığı “çalışmadaki” etkiyi Hareket Makamı ile de çıkarmaya çalıştı. Bu yüzden ikisini de art arda yaptırarak sonuçlarını test etti. Sonrasındaki süreçte bu dokunmalı “çalışma” biçimi tekrarlanmadı. Bu çalışma döneminin ardından Tiyatro Medresesi’nden ayrıldım.

 

Geçirilen Bireysel Süreç

Celal Mordeniz’in, atölyede mahrem bölgelerime birebir dokunarak ve müdahale ederek yaptırdığı “çalışmayla” ilk karşılaştığımda şaşırdım ve afalladım. Fakat ortaya çıkan performans ve Celal Mordeniz’in övgüleri, beni bu “çalışmanın” sorunsallığını sorgulamaktan uzaklaştırdı. Aksine, kendi içimde bu çalışma esnasında kötü hissetmemi, bedenimin yeterince açık olmadığına ve tabularım olduğuna bağladım. Kendimi bunun sanatsal bir çalışma olduğuna, çıkacak sonuç için böyle bir metodun uygulanabilir olduğuna ve bunun bana çok iyi geldiğine ikna ettim.  Yine de bu kolaylıkla aklımdan çıkan bir şey değildi. Kafamdaki sorgulamam devam ediyordu. Yaşadığım deneyimi Ahmet’le paylaştım. Ahmet her ne kadar “temaslı çalışmalara” alışkın olsa da bu kadar ileriye gidilmiş olmasına karşı ne diyeceğini bilemedi. Çünkü kendisi de yıllar içinde diğer dokunmalı “çalışmaları” “normalleştirmiş”ti. Yani Celal Mordeniz’in “çalışma” adı altında öğrencilerinin vücuduna dokunduğunu, bilhassa tirad çalışmalarını böyle yaptırdığını hem kendi deneyiminden (karın ve bacak bölgelerine temas) hem de arkadaşlarının deneyimlerinden biliyordu. Her ne kadar bu tip temaslı çalışmalar onun için “normalleşmiş” bir durum olsa da bahsettiğim durumda bir sınır aşımı olduğunu düşündüğünü belirtti. İkimiz de Celal Mordeniz’le konuşmam gerektiği üzerinde anlaştık. Süreçte bu konuşmayı yapma cesaretini bulamadım. Çünkü ben de tam olarak neyden rahatsız olduğumu ya da rahatsız olup olmadığımı bilmiyordum. Uzun süre kendimi bunun beni hiç rahatsız etmediğine ikna etmeye çalıştım. Süreçte Ahmet’le de bu şekilde konuştum. Hatta konusu açıldığında bunu daha fazla konuşmak istemediğimi, bu konunun açılmasından rahatsız olduğumu söyledim. Şimdi geriye dönüp baktığımda “çalışmalar” esnasında oldukça gerildiğimi, temas anlarında Celal Mordeniz’in yüz ifadesini görmemek için gözlerimi bile açamadığımı fark ediyorum. Oğuz Atay Salonu’nda ışığın dışına çıkıp yaptığımız “çalışmada”, beni ışığın dışına yönlendirdiğinde kendimi kötü hissettim. Ortam çok tekinsizmiş gibi geldi. Dışarıdan ses geldiğinde Celal Mordeniz’in kendini toparlamaya çalıştığını fark edince ben de tedirgin oldum. Bir şeyler benim kontrolümün dışında gerçekleşiyormuş gibi hissettim. Aslında bununla birlikte yapılan şeyin bir “çalışmadan” ziyade gizli saklı yapılmaya çalışılan bir taciz ve cinsel saldırı olduğunu şimdilerde fark edebiliyorum. Celal Mordeniz’in de bu yazıyı okuduktan sonra söyleyeceği gibi ben süreçte yaptığımız sohbetlerin hiçbirinde yapılan “çalışmaya” dair olumsuz bir şey belirtmedim. Dediğim gibi kendimi sürekli bu çalışmanın sonucuna değeceğine ikna etmeye çalışıyordum. Karşımdaki insan, iyi işler çıkarmış, etrafımdaki insanlar tarafından takdir edilen ve entelektüel tartışmalarda bana fikirsel anlamda yeni kapılar açan biriydi. Dolayısıyla aklımda hep iyi bir izlenimi vardı. Bunu yıkmak ve yaşadığım şeyin bir cinsel taciz olduğunu kabul etmek kolay olmadı. Fakat özellikle kendisini sorgulamaya başladığını söylediği konuşmamızda, bu yöntemin birçok risk barındırdığını, karşısındaki oyuncunun geçmişte taciz, tecavüz veya herhangi bir şiddete maruz kalıp kalmadığını bilemeyeceğini, dolayısıyla karşısındaki kişinin bu “çalışma biçimi”nden rahatsız olabileceğini söylediğimi hatırlıyorum. Bunları söylerken kendimi hep edilgen bir pozisyona koydum. Sanki Celal Mordeniz, sorguladığı eylemlerini benim üzerimde uygulamamış gibi, olaylara dışarıdan bakan biri gibi davrandım ve kendi deneyimimle ilgili konuşmaktan geri durdum. Celal Mordeniz konuyu benim deneyimime çektiğinde geriliyordum ve geçiştirerek konuyu dağıtıyordum. Fakat yukarıda verdiğim örnekte olduğu gibi yer yer kendimden bağımsız, genel olarak çalışmanın konsepti üzerine sorguladığım şeyleri dile getirdiğimi hatırlıyorum. Ama kendisinin buna yönelik söylediği şeyler her seferinde bu “çalışmanın” çok iyi sonuçları olduğuna bağlanıyordu. Burada karşımdaki kişinin eğitmen olduğunu, Tiyatro Medresesi’nin kurucusu ve sahibi olduğunu ve sürekli bu çalışmanın insanlara iyi geldiği yönünde söylemler üreten bir eğitmen/yönetmen olduğunu göz önünde bulundurursak, şu an geçmişte neden kendimi ikna olmaya bu kadar zorladığımı ve kendi üzerimde bir baskı yarattığımı anlayabiliyorum. Bu eylemlerin bir taciz ve cinsel saldırı olduğunu fark etmem ve kendime itiraf etmem bile uzun bir zamanımı almışken, bunu Tiyatro Medresesi’nin sahibi olan eğitmenin/yönetmenin karşısında olay esnasında fark edip, bunu dile getirip bir de buna karşı eyleme geçmemi benden beklememelisiniz. Yaşadığım şehre döndüğümde bu konunun üstünü kapattım. Bu çalışma döneminden bir süre sonra Ahmet bu konuyu tekrardan açtı. Bununla başlayan sorgulama sürecinde sosyal medyada okuduğum ifşalarla, izlediğim belgeseldeki[1] olaylarla yaşadığım deneyim arasında çok büyük benzerlikler olduğunu fark ettim. Yaşadığım şeye sadece bir “çalışma” demenin imkânsız olduğunu ve Celal Mordeniz’in beni taciz ettiğini ve bana cinsel saldırıda bulunduğunu kabul ettikten sonra bu olay bütün hayatımı etkisi altına aldı. Gün içerisinde sık sık vücut kasılmaları yaşamaya, nefes darlığı çekmeye, uykumdan nefessiz kalarak uyanmaya, ağlama ve panik atak krizleri yaşamaya başladım. Ben her ne kadar bu olayı düşünmemeye çalışsam da, bu olay yaşanmamış gibi hayatıma devam etmek için uğraşsam da bedenim artık sürekli alarm veriyor, hatırlıyor ve unutmama izin vermiyor. Yaşadıklarımın bir taciz ve cinsel saldırı olduğunu kendime itiraf ettiğimden beri göğsümde bir yumruyla dolaşıyorum. Bu süreçte uzun bir süre kendimi de sorguladım: “Celal Mordeniz ilk defa benimle bu kadar ileri gittiğini söylüyor, ben mi çok zayıfım? Buna ben mi müsaade ettim?” Geriye dönüp baktığımda kendimi bunun “çok normal” bir şey olduğuna ve yaptığı şeyin “sanatsal” bir çalışma olduğuna ikna etmek için ne kadar uğraştığımı ve hislerimi baskı altına almak için ne kadar mücadele ettiğimi fark edebiliyorum. Ama bugün bütün gerçekliğiyle Celal Mordeniz’in beni taciz ettiğinin ve bana cinsel saldırıda bulunduğunun bilincindeyim; bunu kabul ediyorum.  Artık biliyorum ki zayıf olan ben değilim. Zayıf olan, ilkel arzularını dahi kontrol edemeyen ve eğitmen pozisyonunu kullanarak bana bu hisleri yaşatan Celal Mordeniz’dir. Bunları Celal Mordeniz’in vücudumda ve hayatımda nasıl bir tahribat yarattığını anlamanız için yazıyorum. Bu yazıyı yazmanın, bütün bu olayları yeniden ve yeniden hatırlamanın benim için çok yıpratıcı olduğunu bilmenizi isterim. Ama bu tacizin ve cinsel saldırının sadece benim hafızamda ve bedenimde kalmasına izin veremezdim. Yaşadığım taciz ve cinsel saldırı olayları, benzer taciz ve cinsel saldırı olaylarında da olduğu gibi kapalı kapılar ardında ve bir üçüncü kişi olmadan yaşandığı için size gösterecek herhangi bir kanıtım yok. Ama benim ve Celal Mordeniz’in hafızası bu olayların en büyük kanıtıdır. Dolayısıyla, ifadelerimde herhangi bir art niyet aramamanızı, yaşadığım şeyi kanıtlamamı talep etmemenizi beklerim.

 

Süreç Değerlendirmesi ve Tartışma Noktaları

Biz, farklı farklı ekiplerde çalışmış iki tiyatrocuyuz. Tahmin edeceğiniz üzere bulunduğu ekipten ayrılan oyuncu, yeni bir şey bulmak için çıktığı yolculukta vücudunu ve zihnini ona iyi gelebilme ihtimali olan her şeye açacaktır. Dolayısıyla biz de karşımızdaki eğitmenin/yönetmenin bunu suistimal etmesine, bu arayış halimizden yararlanmasına çok açık bir haldeydik. Ayrıldığımız ekiplere alternatif arama sürecinde Celal Mordeniz ile tanıştık. Derslerinde önerdiği şey eğitmenin/yönetmenin oyuncuya özgür bir yaratım alanı açması ve oyuncunun kendiliğine saygı duyması gerektiğiydi. Gelgelelim bu derslerde anlatılanlar sadece Tiyatro Medresesi’nin revaklarında dolaşan bir takım yankılardan öteye gitmedi. Kendi anlattıklarını dinlememekle, uygulamamakla birlikte önerdiği eğitmen/yönetmen-oyuncu ilişkisini belki de en kötü şekilde, taciz ve cinsel saldırı suçlarıyla suistimal etti. 

 

Aramızdan birinin (Ahmet’in) fail ile uzun süre çalışmış olması diğerimizin (Ayşe’nin) faile olan bakışını etkilemişti. Failin kendisine bir şeyler katabileceğine, onunla çalışmanın kendisine kesinlikle iyi geleceğine inanıyordu. Dolayısıyla birimizin (Ayşe’nin) yaşadığı deneyimlerde failin eylemlerini sorgulama süreci zorlaşmıştı. Yakın arkadaşına bu kadar iyi gelen, atölyedeki diğer öğrencilerin aksini iddia etmediği, bulunduğu ortamın sahibi olan bu kişiye bir taciz suçu yakıştırmak, başta ikimiz için de kolay olmamıştı. Bu konunun uzun bir süre kapalı kalmasının en büyük nedenlerinden biri budur. 

 

“Büyüleme Arzusu” ve Peygamberleşen Eğitmen Modeli 

Ne yazık ki, şehrin bedenlerimiz üzerindeki baskısından ve kısıtlayıcılığından kaçıp, köy yerindeki “özgür üretim mekanı”na geldiğimizde, belki de şehirdekinden çok daha sert bir şekilde bedenlerimiz tahakküm altına alındı. Köy yerinde kendisinden medet uman öğrencilerine böyle bir istismarda bulunan eğitmenin/yönetmenin, şehirde kendisinden medet uman müritlerine tecavüz eden cinci hocadan farkı var mıdır? Bu iki durumun birbirine bu kadar benzemesinin nedeni, eyleyen kişinin karşısındaki insanları hızlı bir şekilde etkilemeyi, “büyülemeyi” (birebir Celal Mordeniz’in kullandığı kelimedir) arzulamasıdır. Fail, ikimizle de yaptığı sohbetlerde öğrencilerini hızlı bir şekilde etkilemek, büyülemek istediğini vurgulamıştı. Öğrencilerle yaptığı birebir çalışmalarda böyle tacizkar eylemlerde bulunmasını, hızlı sonuç alıp insanları büyüleme arzusuna ve aldığı hızlı sonucun ona haz vermesine bağlamıştı. Kendince bu metodu kullanmasını böyle haklılaştırıyordu. Burada çok büyük istismar suçlarına varacak birkaç nokta olduğunu düşünüyoruz. Açık ve net bir şekilde şu soruları sormak gerekir: Büyüleme arzusuyla eğitim verilebilir mi? Bu arzunun tutsağı olmuş bir eğitmen, eylemlerinin sınırını kontrol edebilir mi? Bugün öğrencisinin mahrem bölgelerine dokunarak  “oynatan” eğitmen neden yarın sevişerek, yani tecavüz ederek “oynatmasın”? Bu arzunun buraya varamayacağının garantisini kim verebilir? Bunu kim denetleyebilir? Bir eğitmen, karşısındaki insana zarar verebileceği ihtimalini nasıl böyle kolaylıkla göz ardı edebilir? 

 

Celal Mordeniz’in bizimle ve atölyelerde yaptığı konuşmalarda değindiği bir başka nokta ise ona sürekli travmatik geçmişi olan öğrencilerin gelmesi ve onun da bu insanları “iyileştirmesiydi”. Fail bu durumdan övgüyle bahsediyordu. Bize göreyse bu durum, yine bir insanı etkileme/büyüleme arzusuyla hareket ederek onun hayatına müdahil olma cüretkarlığının korkunçluğunu gösteren en büyük örneklerden biridir. Çünkü herhangi bir atölyeye katılan herhangi bir insanın birtakım travmaları olabilir; hatta vardır. Biz, zaman içinde katıldığımız diğer atölyelerde eğitmenlerin öğrencilerinin travmalarını iyileştirme gayesiyle hareket ettiğine şahit olmadık, bizlerin herhangi bir travmasından haberdar bile olmadılar.  Çünkü onların işi, uzmanı oldukları alanları ve birikimleri gelen katılımcılara açmaktı. Eğitmeninin/yönetmenin görevi öğrencilerinin geçmiş travmalarını iyileştirmek değildir. Hele bir de bu eğitmen/yönetmen psikoloji diplomasına sahip değilse ve bu konuda hiçbir yetkinliği yoksa bu tutum öğrenciler üzerinde ciddi yıkımlar yaşatabilir. Buna karşılık olarak Celal Mordeniz hâlâ kendisinin birçok insanı “iyileştirdiğini” söyleyebilir. Fakat bu yıkım ihtimali bile, Celal Mordeniz’in bu tavırlardan uzak durması için çok geçerli bir sebeptir. Bir eğitmenin atölyesindeki her öğrencisine iyi gelecek birtakım hünerleri, büyüleri olduğunu düşünmesi, ancak onun kendisini peygamber gibi görmesinden kaynaklanabilir. Failin bunu haklılaştırma noktası ise insanların tabularını yıkmak istemesidir (Bu cümle onun Ayşe’yle yaptığı konuşmadaki ifadesidir.). Burada, insanların tabularını yıkmak amacıyla bir takım hızlı, etkili, “büyülü” yollara başvuran, onları iyileştirmek yolunda sezgileriyle hareket edip insanları taciz eden, sanatsal bir form içindeki cinci hoca ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz. Bütün mit hikayelerine baktığımızda dönemin tabularını yıkma görevi hep peygamberlere verilmiştir. Ve ne enteresandır ki onlar da bu tabuları yıkabilmek için hızlı, etkili ve “büyülü” bir takım hadiseler gerçekleştirmişlerdir. Hemen ardından da kendi yönetimlerinin tabularını oluşturmuşlardır. Dolayısıyla kendisine tabu yıkma görevi atfeden ve bunu insanlara dokunarak, insanları taciz ederek yapan bir eğitmen/yönetmen, kurduğu alanın peygamberi olmaz mı? Şunları açık açık sormak gerekir: Bir eğitmenin görevi atölyesine gelen katılımcıların tabularını yıkmak mıdır, bunu nasıl kendine hak görebilir ve nasıl kolaylıkla karşısındaki katılımcının kendi tabularını yıkmak istediği varsayımıyla hareket edebilir? 

 

Eğitmen ve Öğrenci Arasındaki Rıza/Onay İlişkisi

Buradan Celal Mordeniz’in ve birçok eğitmenin/yönetmenin çalışma ve alan kurma biçimindeki en büyük sorunlardan biri olan eğitmen-öğrenci arasında rıza/onay ilişkisine geçmek istiyoruz. Anlattığımız olaylarda ve kendi söylemlerinde fail, oyuncu-eğitmen/yönetmen arasında sözsüz bir diyalog da kurulabileceğini düşünüyor ve bu yolla oyuncunun onayını aldığını varsayıyordu. Fakat onay bu anlama gelmez. Onayın literatürdeki anlamı, güvenli bir ortamda coşkulu, istekli bir “Evet” demektir. Susmak bir onay yerine geçemez. Çok da istekli olmayan bir “Evet” cevabı onay değildir. Bahsettiğimiz eğitmen-öğrenci ilişkisinde “Hayır” demek, “Evet” demekten daha zordur. Çünkü Tiyatro Medresesi gibi sanatsal bir ortamda, mekanın kurucusu tarafından yapılan bir çalışmaya “Hayır” demek, öğrenci-oyuncuda bu alandan dışlanacağı duygusunu uyandırır. Ayrıca sanatsal özgürleşme adı altında çeşitli öğretilerle (“Sanat için her şey mubahtır.” minvalindeki marjinal bakış açısından bahsediyoruz) dolu olan performans sanatları alanında çalışan insanlarız. Dolayısıyla herhangi bir iş için yapılacak eylemin (söz gelimi bu sahnedeki çıplaklık olsun) gerekçesini sorgulamanın “geri kafalılık” olarak yaftalandığı bir alandayız. Bu sebeple öğrenci pozisyonundaki birinin bu konuma düşmemek için bu tip çalışmalara kolaylıkla “Hayır” demesi oldukça zordur. Bunun için sağlıklı bir alan kurmaya çalışan bir eğitmenin bu durumu gözetmesi, öğrenciyle sözlü bir iletişim ve öğrencinin kendiliğine saygı duyan bir diyalog geliştirmesi gerekir. Eğitmen, halihazırda var olan güç ilişkilerinin ve öğrenci-öğretmen konumlanmalarının öğrenci üzerinde bir baskı yaratmasına izin vermeden sözlü onay almalıdır. Ve bunu sadece bir kere değil, yapacağı her çalışmadan önce uygulaması gerekmektedir. Çünkü oyuncu her gün, her çalışmada aynı ruh durumunda olmayabilir. Bir çalışmada onay verirken diğer çalışmada hassas bir halde olabilir ve aynı çalışmaya onay vermeyebilir. Dolayısıyla onay sürekli alınmalıdır. Bir defa onay vermek, oyuncunun her seferinde onay verdiği anlamına gelmez. Kendisinin çok güçlü bir diyalog kurduğunu düşünen fail, bu parametreleri düşünmemekle kalmıyor, üstüne üstlük bu tip onaylar için sözün gerekli olmadığını, sezgileriyle bunu anlayabildiğini düşünüyor. Tekrar tekrar yinelemekte fayda var: Celal Mordeniz’in sezgileriyle hareket ederek  yaptırdığı temaslı “çalışmalar”da, karşısındaki oyuncunun “buna karşı çıkmaması” onay verdiği anlamına gelemez. Onay alınmamış herhangi bir temas, karşıdaki kişiyi huzursuz ediyorsa, bu temas bir taciz barındırıyor demektir. Bunun taciz olup olmadığını belirleyen şey eyleme geçenin niyeti değil, maruz kalanın hissiyatıdır. Celal Mordeniz yaptığı şeye bir “oyunculuk çalışması” diyebilir. “Benim niyetim karşıdaki insanı rahatsız etmek değildi.” diyebilir. “Karşımdaki insan buna itiraz etmedi.” diyebilir. Bu argümanların hiçbiri yaptığı eylemin taciz ve cinsel saldırı olup olmadığını belirleyemez; bu konudaki karar mercii maruz bırakılan kişidir. Bu “çalışma” biçiminde onay konseptinden bihaber şekilde hareket eden failin bu zamana kadarki çalışmalarından, kaç kişinin yaşadığı hissiyatı anlamlandıramayarak ayrıldığına dair net bir veri gösteremeyiz. Fakat kendi deneyimimizden yola çıkarak bu sayının oldukça fazla olduğunu tahmin ediyoruz. Bu tarz dokunma ve temas içerikli çalışmalardan sonra atölyelerden aklında soru işaretiyle ayrılan kadın öğrenciler olduğunu biliyoruz. Ama kişilerin onayı olmadan yaşadıkları tacizleri burada paylaşmamızın doğru olmadığını düşünüyoruz. Burada bahsedilen onay konsepti ve eğitmenin/yönetmenin oyuncunun rızasını alması, mahrem bölgelere birebir dokunulan ve müdahale edilen “çalışmalar” için kesinlikle geçerli değildir. Hiçbir çalışma bu tip bir tacizi ve cinsel saldırıyı gerektirmez. Öyle ki, böyle bir ortamda, Tiyatro Medresesi’nin sahibi olan bir eğitmenin/yönetmenin karşısında hiçbir öğrenci buna sağlıklı bir şekilde tepki gösteremez ya da onay veremez. Ne tiyatro ne de herhangi bir sanat alanı veya herhangi bir üretim, bu eylemlerin cinsel taciz olduğu gerçeğini değiştiremez. Söz konusu bir taciz olduğunda ise herhangi bir üretimden söz edilemez. Aksine, zihinsel ve bedensel bir yıkım söz konusudur. Bir tiyatro çalışmasında bu yöntem kullanılarak ortaya çıkacak güçlü bir performans, hiçbir travmatik hasardan daha üstün değildir. İnsanların bedenlerinde ve zihinlerinde tahribat yaratmaktansa tiyatro yapmamanın daha sağlıklı olduğunu düşünüyoruz. 

 

Eğitim Alanında Tanık/Gözlemci

Olay anlatısında da belirtildiği üzere fail ile yapılan bütün birebir çalışmalar kapalı kapılar ardında ve tanıksız bir şekilde gerçekleşmiştir. Bir yandan da biliyoruz ki performans sanatları alanı beden temelli olduğundan birçok sınır ihlali, taciz ve istismar durumlarını potansiyel olarak içinde barındırır. Bu olaylar hep kapalı kapılar ardında, bir denetleme mekanizması olmadan gerçekleşir.  Failin de öğrencileriyle salonda birebir çalışma yapmak gibi bir alışkanlığı olduğunu biliyoruz. Bunu da, oyuncunun kalabalık bir ortamdan olumsuz anlamda etkilenmemesi için yaptığını söylüyordu. Bir yandan da oyuncu ve eğitmen/yönetmen arasında mahrem bir ilişki olduğunu, dolayısıyla birebir çalışma yapmanın daha etkili olacağını belirtiyordu. Bir oyuncu eğitmeni/yönetmeni ile çalıştığı metin doğrultusunda hayatından birtakım şeyler paylaşabilir ve bunlar gerçekten de oyuncunun bir takım mahrem bilgileri olabilir. Ama bir oyunculuk çalışmasını tanıksız, gözlemcisiz bir şekilde yapmak ve içeriye kimseyi almamak, eğitmeni denetleyecek herhangi bir mekanizmayı devre dışı bırakır. Dolayısıyla birebir bir çalışmada mekanın ana tahakkümcüsü haline gelen eğitmen çalışma doğrultusundaki hassas anlarda oyuncuya tacizkâr eylemlere varacak kadar müdahalelerde bulunabilir. Zaten bunu ne gören, ne de denetleyen biri vardır. Salonda, Celal Mordeniz’in arzularının onu nereye yönlendireceğini kendi dahil kontrol edebilen kimse olmadığı için ve kendisi öğrencisinden hiçbir şekilde sözlü onay almadığı için bu alanda oyuncu, oldukça edilgen, üzerinde her şeyin denenebileceği bir kuklaya dönüşmüş olur. Performans sanatları alanlarında bu meseleler üzerine çalışan kadınların da belirttiği gibi çalışmada her zaman üçüncü bir kişi olmalıdır. Ancak bu şekilde güvenli bir alan oluşturulabilir. Bizim bu noktaya değinmemizin en önemli nedenlerinden biri gerçekten  kapalı kapılar ardında olup biten bu tarz “çalışmalar”dan Tiyatro Medresesi’nin yönetici kadrosunun ne kadar haberi olup olmadığını bilmediğimizdir. Bu yapının kurucu kadrosunda yer alan Erdem Şenocak, Nesrin Uçarlar ve İlke Mordeniz bu birebir çalışmaların nasıl ilerlediğini biliyor mu? Düzenli olarak bunu denetleyen bir mekanizmaları var mı? Ya da bu tarz temas içeren birebir çalışmaları tartışma konusu haline getiriyorlar mı? Bizim zannımızca ya bunun farkındalar ve buna göz yumuyorlar (ki bunun ihtimal dahilinde olduğunu  düşünmek bile istemiyoruz) ya da bütün bu “çalışmalardan” haberdar bile değiller. Ki bu da “çalışmaların” bir denetim mekanizması içermemesini gündeme bile almadıklarını gösterir. Celal Mordeniz’in “beden ve haz çalışmaları” diye adlandırdığı taciz yüklü bu birebir “çalışmalar”ın içeriklerinin asla sorgulanmamasının çok büyük bir ihlal olduğunu, dolayısıyla bu “çalışmalar” yüzünden oluşan tahribatlarda bu insanların da hataları olduğunu düşünüyoruz. 

 

Çalıştırma Biçiminde Cinsiyet ve Yaş Ayrımcılığı

Birebir çalışmalarla ilgili değinmemiz gereken bir başka nokta ise bu çalışmaların kiminle yapılıp kiminle yapılmadığıdır. Öncelikle bu çalışmaların sadece kadın öğrencilerle yapılıyor oluşuna dikkat çekmek istiyoruz. İkimiz de fail ile çalıştığımız süre boyunca, failin herhangi bir erkekle çalışmak için bütün sınıfı boşalttığını, kapıları kapattığını ve içeriye kimseyi almayıp temaslı “çalışmalar” yaptığını görmedik ve duymadık. Hatta birkaç atölyede, hem kendi şahitliklerimizden hem de yakınlarımızın anlattıklarından bildiğimiz kadarıyla hiçbir erkeğe temaslı çalışma yapmamış ama kadınların nerdeyse tamamıyla temaslı, birebir çalışmalar yapmıştır. Kadınlarla sürekli cinsel enerjilerini keşfettirmek yönünde (bütün bu tacizkar çalışmalardan bahsediyoruz) “çalışmalar” yaptığını bildiğimiz failin, herhangi bir erkek oyuncuya (söz gelimi bir süredir çalıştığı Ahmet’e ve onunla çalıştığını bildiğimiz diğer erkek oyunculara) cinsel enerjisiyle ilgili bir yorum bile yaptığını bilmiyoruz. En azından biz duymadık ve deneyimlemedik. Ama bu bahsettiğimiz  veriler de göz ardı edilecek gibi değil. Dikkat çekmek istediğimiz ikinci nokta ise bu çalışmaların sadece failin kendinden yaşça küçük olan kadın öğrencileriyle yapmasıdır. Fail konuşmalarında (Ayşe’yle yaptığı sohbetlerde) bu “çalışma metodunu” çalıştığı profesyonel kadın oyuncularda genellikle uygulamadığını söylemişti. Eğer bu, failin deyimiyle, bir tabu yıkma çalışmasıysa, çalıştığı profesyonel kadın veya erkek oyuncuların tabuları yok mu? Eğer bu,  oyuncuların “cinsel enerjisini keşfetmelerine” yönelik bir “çalışmaysa”, çalıştığı erkek öğrencilerin cinsel enerjileri yok mu? Yukarıda bahsettiğimiz gibi fail, alanın yegane tahakkümcüsü, sahibi olmanın getirdiği iktidarının yanı sıra yaşının, erkekliğinin ve deneyiminin getirdiği gücü de öğrencilerini istismar etmek için kullanmaktadır. 

 

Bunun yanında, failin bahsettiğimiz bu istismarcı davranışları ve “çalışmaları” büyük bir rahatlıkla yapabilmesini sağlayan en önemli etkenlerden biri, bu sürecin en fazla on gün sürecek olmasıdır. Verdiği atölyelerin on gün sürmesi ve bu deneyimi yaşattığı kadınlarla bir daha yüz yüze gelmek zorunda kalmayacak olması, failin eylemlerinin sonuçlarıyla hiçbir zaman yüzleşmemesini sağlayacaktır. Bizce, Celal Mordeniz’in gücünü aldığı çeşitli iktidar pozisyonları ve uyguladığı eğitim formatı bir susma kültürü yaratmaktadır. Uzakta, köy yerinde, kendi alanının sahibi olan bir insana on günlüğüne eğitim almaya gelen bir kadın öğrenci, yaşadığı tacizleri sorgulasa ve kendine itiraf etse bile Celal Mordeniz ile asla yüzleşemeyecektir. Bu durum, bütün yaşananların toprağa gömülmesine ve dolayısıyla derin bir sessizliğe sebep olmaktadır.

 

Taciz Sonrası Manipülasyon

Failin Ayşe’yle yaptığı çalışmalarda niyetinin ne olduğunu bilemeyiz. O anda neler hissettiğini de bilemeyiz. Ama hayatı boyunca sosyal mesafeyi kendine şiar edinmiş bir insanın öğrencisine durup dururken sosyal medyadan kalpli, alevli emojili mesaj atmasını ve fotoğrafına kalpli emojili yorum yapmasını ve hatta yorumu yazdıktan bir saat sonra o yorumu aniden silmesini biz anlamlandırmaya çalıştığımızda yukarıda bahsettiğimiz düşüncelerimiz destekleniyor. Bunların sadece destekleyici bir çalıştırıcı eylemi olduğuna inanmıyoruz. Öğrenci ve hoca arasında sağlıklı bir ilişki için her zaman mesafe bulunmasını öğütleyen bir eğitmenin, öğrencisine bu tip mesajlar atmasını da çelişkili ve içten pazarlıklı buluyoruz. Celal Mordeniz bu gereksiz samimi mesajları neden atmaktadır? Celal Mordeniz yaptırdığı “çalışmanın” bir taciz olduğunun farkında mıdır, değil midir? Farkındaysa bu mesajları karşısındakinin tavırlarını, durumunu yoklamak için mi atmaktadır? Bu yüzden mi cevap alamayınca yazdığı yorumu aniden silmiştir?  Yoksa Celal Mordeniz gerçekten şuursuzca bunun bir taciz olduğunun farkında bile değil midir? Ya da “ilgili çalıştırıcı” kimliği altında tacizciliğini mi gizlemektedir?  

 


Sonuç

Bu süreçten, fail ile çalışmış farklı kişilerin de haberdar olduğunu ve sürecin takipçisi olduklarını belirtmek isteriz. Umarız açtığımız bu tartışma noktaları sizlerde içinde bulunduğunuz tiyatro alanlarına dair bir sorgulama süreci başlatır. Ve temennimiz şudur ki, içinde bulunduğumuz mücadele sürecinden besleneceğini umduğumuz eylemliliklerle, altında birçok taciz, cinsel saldırı ve psikolojik şiddet barındıran tiyatro alanı dönüşebilir, gelişebilir ve bunlardan arınmış bir gelecek hayaline doğru ilerleyebilir.  


Ayşe

Ahmet

 

 



[1] Bir Netflix Belgeseli, Athlete A: Jimnastikte Taciz Skandalı



Aşağıdaki yazı, Celal Mordeniz’in atölye ve birebir çalışmalarındaki cinsel taciz ve cinsel saldırı içeren eylemlerini ifşa etmek için Tiyat...